YANLIŞ BATILILAŞMANIN ETKİSİYLE RUS RUHUNUN OLUŞUMU

 Aydınlanma Çağı ya da Diyalektik Çağ dediğimiz dönem ilk olarak Avrupa’da baş göstermiş olsa da, Avrupa ile sınırlı kalmamış; aklın kullanılmasıyla doğru bilgiye ulaşılma düşüncesi tüm dünyayı zamanla etkisi altına almıştır. Avrupalılaşma, Batılılaşma ya da Modernleşme süreci her alanda ve her anlamıyla olumlu bir gelişme göstermemiştir. Yazımızda daha çok “Yanlış Batılılaşma”nın etkilerini ele alacağız. Rusya’nın da Aydınlanma dönemi ile tanışması Petro dönemi ile başlamıştır. Eskiden süregelen Moskova’nın kilise merkezli medeniyeti Rus insanının hayatında “merkez” konumundan çıkmıştır.
Rus insanı için Avrupalı olmak imkânsızdı, zaten istenilen de olmak değil görünmekti. Tiyatro aracılığıyla Avrupalı görünmek sürekli gösteriliyordu. Avrupalı Rus düşüncesi Büyük Petro ile başlamıştı. Kendisini ve aristokrasisini Avrupalı biçimde yeniden tasarlamıştı. Rus insanını olduğundan farklı gösterecek görgü kuralları kitabı Petro’nun Almanca orijinalinden Rusçaya uyarladığı ve eklemelerde bulunduğu “Gençliğe Onurlu Bir Ayna” adlı eserinde yer alıyordu. Eserde Ruslardan, yemeklerini tükürmemelerini, dişlerini temizlemek için bıçak kullanmamalarını, burunlarını yüksek sesle temizlememelerini ve pek çok davranışın nasıl yapılması gerektiğini anlatıyordu. Rus kadınlar Avrupalı kadınlar gibi saçlarına peruk takıyorlar, yüzlerine güzellik beni yapıyorlardı. Piyanoda şarkı söylemek de bir Avrupalı görünmenin kurallarındandı tıpkı Oblomov’a Casta Diva’yı okuyan Olga gibi…

18.yy Rus insanı tiyatrocu edasıyla bir oyunu ezberler gibi sürekli Avrupalı olma davranışlarını ezberliyordu. Petro, boyarların kaftan giymesini yasakladı. Sakal bırakmayı men etti çünkü Ortodoks inancında sakal, Tanrı’nın, İsa’nın ve erkekliğin işaretiydi. Soylularına Avrupalı gibi eğlenmeyi emrediyor, hatta bu eğlencelerin listesi de polis şefiyle birlikte denetleniyordu. Kadınlar da evlerinden çıkıp cemiyete dâhil olmalıydılar. Aristokrasi Fransızca konuşmalıydı. Kadınlar bakımlı olmalı, tırnakları uzun ve cilalı olmalıydı. Ortaçağdan beri yerleşmiş olan banyoya gitme geleneği vardı. Haftada en az üç kez yıkanmak gerekiyordu. Bu banyolarda kadınlar ve erkekler birlikte buhar banyosu yapardı. Banyolarda erkekler kadınlara şiddet gösterdiğinden Petro bu banyoların yapılmasını yasaklamış yerine Batılı banyolar yapılmasını söylemişti. Toplulukta ise, özellikle aristokrasinin birlikte olduğu etkinliklerde, balo salonlarında politika veya felsefi gibi ciddi konuşmalar görgü kurallarına aykırıydı.

Avrupa’ya bu kadar özenmek, Avrupa’nın bir parçası olma düşüncesi bölünmüş ruhlara da neden olmuştu. Dostoyevski , “Biz Rusların iki anavatanı bulunuyor: Rusya ve Avrupa diye yazar. Sahnelenen tiyatro oyunlarında artık hiciv büyük bir yer tutuyordu. Toplumdaki ahlaki çöküş, yabancı özentiliği, yazı dili ile konuşma dili arasındaki büyük fark, yüksek sosyetenin duygularını tercüme edebilmek için Fransızcadan kelime uyarlamak zorunda kalmaları, Rusça terimlerin olmaması Avrupalılaşmanın kötü sonuçlarıydı. Tolstoy Savaş ve Barış eserinin başında bu durumu şu şekilde hiciv etmiştir: “Anna Pavlovna birkaç gündür öksürüyordu. Kendisinin de dediği gibi la grippe sıkıntısı çekiyordu; grip St. Petersburg’da, sadece elitlerin kullandığı yeni bir kelimeydi.”
Ortodoksluk da Yanlış Batılılaşmadan payını almıştı. Fransız İhtilali’nin etkisiyle laikliğin aşılanması ve laik düşünceye teslim olan soylu aileler kiliseyi zamanla alışkanlık olarak görmeye başlamış ve çocuklarını Rus inancı konusunda eğitmeye pek gönüllü olmamışlardır. Rus topraklarında Alman Protestanlığı, Fransız Katolikliği ve Rus Ortodoksluğu gelgiti vardı. Ortodoksluk daha çok mirler ve serfler tarafından uygulanıyordu. Böylesine üçgen dini gelgitin varlığı 1870 yılına kadar bir Rus İncil’inin olmaması gerçeğiyle de örtüşüyordu.

Avrupalılaşma fikri, Türkiye’de olduğu gibi Rusya’da da yanlış anlaşılmış, kendi benliklerini kaybeden Avrupa aşığı gençlerin ve hiçbir iş yapmayıp topraklardan gelen parayı yiyen zengin züppe gençlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yevgeni Onegin, Oblomov, Bihruz Bey, Behlül karakterleri edebiyatta bu duruma örnektir. Kendi dilini okumakta zorlanan bir kesimin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bazı aileler çocuklarının Pazar günleri ve bayramlar dışında Rusça konuşmasını yasaklamış bu durum da Rus benliğinin ihmaline ve Yanlış Batılılaşma özentisi olmanın en açık göstergelerinden biri olmuştur.

Yavaş yavaş bilinçlenen yazar ve şairler gerçek Rus’un basit ve sade olduğunu, Rusya’nın erdemlerinin St. Petersburg’da değil taşralarda gizli olduğunu söylüyorlardı. Yıllardır bastırılan Rus özbenliği ortaya çıkmaya başlamıştı. Eserlerinde kısıtlamalardan ve katı kurallardan kendilerini kurtarmalarını ve halk şarkılarının, şiirlerinin serbest ritminden ilham almaları gerektiği mesajını yayıyorlardı. Bu çok kolay olmamıştı zira bir Rus için Avrupa’ya gitmek tatil gibi değil bir hac vazifesi gibi önem taşıyordu. Ancak Batıyı taklit eden Ruslar Avrupalı olmayı içselleştirememişlerdi. Çatlak buradaydı. Bu çatlak Rus Ulusal Bilincin oluşumuna zemin hazırlamıştı. Yazar ve şairler eskiden Avrupa’ya güzel, övgü dolu yazı ve şiirler yazarken yavaş yavaş bu sözcükler yerini “yüzeysel” “sahte” “bencil” gibi kelimelere bırakmıştı. Batı’nın göründüğü gibi olmadığı, “çürük “ bir medeniyet olduğu Puşkin’den Kırımlı Gaspıralı’nın kalemine kadar biliniyordu.

Rus insanı ikilem arasındaydı. Doğulu muydu, Avrupalı mıydı? Avrupa, Rusya’nın “Avrupa” olmadığının farkındaydı. İşin tuhafı Ruslar da bunun farkındaydı ve Avrupa’da aşağılık kompleksiyle yaşıyorlardı. Bu nefret ya da bu reddedilme durumu Rusya’da “Rus ruhu” ve “ben” düşüncesini ortaya çıkarmıştı. Bugün bile ne Batılı ne de Doğulu olan Rusya, Doğu-Batı kültürlerinin sentezinde heterojen yapısıyla “ben” ve “Rus ruhu” olgusunu hala devam ettirmektedir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

RUS BANYOSU

Hayalet toplama kampı: Gulag

VASİLİ GRİGORYEVİÇ ZAYTSEV